ÇERKES (ADIGE) PROTOKOLÜNÜN KURBANI OLAN VATANSEVER YÜREKLER

...

ÇERKES PROTOKOLÜNÜN KURBANI OLAN VATANSEVER YÜREKLER

Sosyal olarak, gıpta edilecek bize özgü çok güzel protokollerimiz vardır. Zamana ve özümüze uyarladığımızda ayrı bir güzellik olarak taşırız bu protokolleri Ancak bir kısım protokollerimiz bazen bizleri zaafa uğratmakta ve bize çok şey kaybettirmektedir.

Yüreği vatanla dolu gençlerimiz ve insanlarımız var. Bu insanlarımızdan bir kısmı bir şekilde vatana gitmektedirler. Bu insanlarımız vatan ve millet kaygısıyla gitmektedirler çoğunda vatana. Vatanda ise zamanları ağırlama protokolü ve karşılıklı olarak birbirlerine asalet gösterisi protokolüyle geçmektedir. Bunun sonucunda ise vatanı gerçek anlamda gözleyememekte ve her iki tarafın fiziksel sorunlarını algılayamamaktadırlar. Sonuçta ise gerçekçi çözüm önerileri üretememektedirler. Bunun da nihai sonucunda çözüm yollarını ortaya koymak yerine bu insanların pek çoğu bu iş şöyle-böyle olmalıdır şeklinde doyurucu ve pratik olmayan soyut önerilere hapsolmaktadırlar ve ayrıca baştan beri gidişatını beğenmedikleri statükoya hapsolmaktadırlar.

Aynı şekilde vatandan birisi geldiği zaman konuşmaların nitelikli bir içeriği pek yoktur. Vatan hasretiyle yanan insanlarımıza diasporanın ne kadar yaşanmaz olduğundan bahsedilmekte, tarihte şu kahramanlıklar olmuştular anlatılmakta, bizdeki xabzeler şöyledirden bahsedilmekte, dönmeniz gerekiyor denmektedir. Ağır saygı protokolü aşılamamakta ortaya yine çözümsüzlük statükosuna hizmet eden bir durum çıkmaktadır.

Gerçekten vatanında yaşamak isteyen ya da vatanında iş yapmak isteyen veya da orada ileriye dönük zamanlarda kısmi olarak yaşamak isteyen insanlar oraya gittiklerinde orayı tanımayı engelleyen tüm protokollerden uzak bir şekilde orayı tanımalı görmelidir. Ticaret hayatını araştırmalı, çalışanlarla konuşmalı, devlet sistemini araştırmalı, sağlık-eğitim sitemini araştırmalı, otobüse-dolmuşa binmeli, diasporayla herşeyi karşılaştırmalı, politik-siyasi gidişatı gözlemlemeli, havasına-suyuna bakmalı ve orayı duyumsamalıdır. Orada diasporadan taşıdıklarıyla nasıl bir denge oluşturabileceğini günlük yaşantı içinde sorgulamalıdır. Oraya katabileceği değerleri ve oradan kendisine katacağı değerleri sorgulamalıdır. Oradaki insan yapısıyla kendi düşüncelerinin sentezini yapmalı ve toplumu ileriye götürecek ortak davranış için gerekli sentezler yapmalıdır.

Evet, insanın hoşuna gidiyor: değer görmek ve ağırlanmak.  Ancak vatanda yaşanırken her gün törensel bir yaşam olmayacak. İşe gidilecek, terlenecek, oranın şartlarına göre yaşanacak. Ayrıca kendimizden oraya pek çok pratik ve işe yarar değer de katacağız. Orada her gün xabze ve tarih konuşmayacağız. Çocuklarımızı okula yollayacağız, onları okuldan alacağız, pikniğe gideceğiz, kavga edeceğiz, marketten alışveriş yapacağız…

Çoğumuz anavatana gidip gelince orada doğru düzgün bir gözlemimiz olmadığı için bize vatanı sorduklarında sadece oradaki protokolleri ve ağırlama xabzesini hatırlıyoruz. Sonra ise gerçek bir çözüm için bakış açısı oluşturamadığımız için vatanda kendi yaşadıklarımızı diasporadaki mitlere uyarlıyoruz. Orada xabze böyle güzel, şöyle güzel, topraklar ve doğa harika, mutlaka dönmek lazım diyoruz ve iş orada kalıyor. Sonrasında ise oraya gitmek fikrinin hayata geçip geçemeyeceğini hiç ölçüp tartamadığımız için oraya gerçekten dönmeye hiçbir zaman cesaretimiz olmuyor. Eski yaşantılarımıza dönüyoruz. Zamanla zaten unutuluyor vatana gitmişliğimiz. Sonra ise bir şekilde vatanla ilgili meseleleri geçiştiriyoruz. Böylece ne diasporaya ne de vatana hiçbir olumlu katkımız olmadan hayatımıza devam ediyoruz. Bazen de önceden ateşli ateşli “vatan” dediğimiz için birileri çıkıp diyor “Vatan yaşanılabilecek bir yer olsaydı dönmeyecek tek kişi X ŞAHSIydı.” diye. Bu şekilde de vatan için şevk kıran olumsuz bir ögeye de dönüşüyoruz.

Ey vatansever yürekler! Anavatanınızı mutlaka bir şekilde gezin, gözlemleyin, soluyun, hissedin. Diasporada yıllarca serap ve ulaşılmaz gelen vatana dokunun hissedin. Vatandaysa niçin orada olduğunuzu unutturacak tüm seraplardan uyanın. Dünya gerçekleriyle – siyasi, politik, ekonomik- nerede olduğumuza karar verin. Ondan sonra ise elinizdeki malzeme belli -yani halkımız-; karar verin ve çözüm üretin halkımız için. Artık gerçekten bıktık. Yaşlı gözlerle artık vatan edebiyatı bize bir şey getirmiyor. Vatanımızı ve insanımızı sevmek sadece kuru bir sözden ibaret kalmasın. Sevginin eylemine geçelim. Vatanımıza ellerimiz ve bilincimiz de dokunsun. Vatanımız evet evlatlarını kaybetti ve üzgün. Ancak vatan kendisine dokunmamızı istiyor. Alın terimizin oraya akmasını istiyor. Yoksa yüreğine taş basacak ve bizi de unutacak bir gün.

Marguş Vezir

28.08.14

22:27

 

Bir cevap yazın