MESELEMİZ

...

MESELEMİZ
İçselleştirilmeyen meseleler çözülemez. Meselemiz derin ve çetrefilli iken çözümü içselleştirmemiz de bir o kadar güç.
21. yüzyıldayız. Diasporada kültürel anlamda üretme ve ürettiklerimizi halkımızın tüketmesini sağlama konusunda oldukça diplerdeyiz. Toplu olarak yaşadığımız yerler azaldığı ve genel toplum içinde dağınık halde yaşadığımız için bir araya gelme ve yeniden toplumsal kültürel değerleri besleme ve ileriye taşıma konusunda dezavantajlıyız. Birbirimizi bir araya getirecek yaklaşımlar ortaya koyma ve uygulama konusunda yetersiziz. Hepimiz sadece kaygılıyız ve kaygılarımız da bizi ileri götürme konusunda çözümlere dönüşememektedir.
Kendi dilinde konuşabilen ancak okuma yazma bilmeyen azımsanmayacak bir kitleye sahibiz mesela. Birbiriyle hiç denecek kadar az etkileşime sahip bu kitlemiz maalesef ki ne dili çocuklarına aktarabilmekte ne de yarına kalacak kültürel ürünler ortaya koyabilmektedir. Nostaljik anıları yaşatmaktan öte bir işlevi olmayan bir araya gelişler ise sadece kaygılarımızı ifade eden ve hiçbir somut çözüme evrilmeyen faaliyetler olarak toplumumuzda devam etmektedir. Festivaller, anmalar, dernek geceleri bunlara verilebilecek örneklerdir.
Öncelikli olarak dili anlayan ve konuşan kitleler artık 21. yüzyılda olduklarını hatırlayarak toplumun geleceği için okuma yazma öğrenmeleri ve anadildeki ürünleri okumaya ve dünyalarına dahil etmeye başlamalıdırlar. En büyük ayıbımız bu yüzyılda halen kendi dilimizde okuyup yazmayan insanlar oluşumuz, dolayısıyla dilimizi çağın keşmekeşine kurban edişimizdir. Öncelikli olarak dili bilenlerin okuma yazma öğrenmeleri ve toplumun bu aşamadan sonra kurumsal çözümler araması gerekmektedir.
Bunca dağılmışlık içinde tek çaremiz kurumsal çözümler üretmektir. Hem devletin sağladığı yasal olanaklardan faydalanmak hem de derneklerimize gereken parasal gücü edinmelerini sağlayarak kurumsal güçlü adımlar atmak gerekmektedir. İnsanlarımızın kültürün yitmemesi gerektiğini içselleştirmeleri için durmadan, dinlenmeden insanlarımıza ulaşacak şekilde yazıp çizmek ve meselemizi dokunulabilir çözümlerle insanlarımızın önüne sermek zorundayız.
Sorunumuz derneklerde canla, başla çalışan bir grup azınlığın çözemeyeceği ağır bir sorundur. Bulunduğumuz çağda güçlü kurumsal çözümler geliştiremediğimizde sadece meselenin varlığını ifade etme dışında meselenin çözümü konusunda ilerleme kaydedemeyiz. Toplumun içselleştirip sürükler hale getirmediği ve çözümü konusunda katkı sunmadığı bir meselede kurumsal çözüm arayışı da ortaya çıkmaz. Sorunumuzu halkımızın içselleştirmesine yönelik her türlü girişim ilk olarak üzerine eğilmemiz gereken çalışma alanımız olmalıdır.
Meselemizi halkımızın günlük hafızasına öyle bir işlemeliyiz ki meselemizin çözümü için talep ettiğimiz her katkıyı sağlamak noktasında toplumsal sinerjik bir birliktelik yaratalım. İşçisinden, iş adamına kadar her kesimin sahiplendiği bir meselede herkes üzerine düşeni yapmak zorunda kalacaktır. Toplum adına bir şeyler yapması gerekirken yapmayanlar ancak o zaman baskı hissedecek ve kuru laflarla kılavuzluk devri sona erecektir.
Özet olarak; meselemizin çözümü toplu bilinç oluşturmak bu bilinci toplu reflekslere dönüştürmek ve bu refleksleri de kurumsal güçlere dönüştürmekten geçmektedir. Sadece kaygıyı canlı tutmak ve kaygı sahibi olmak hiç bir şey ifade etmemektedir. Öncelikli olarak meselemizi içselleştirmemiz ve ona eğilmemiz gerekmektedir. Şu an kaygı taşıyan herkes meselemizin içselleştirilmesine yardımcı olmak zorundadır. Öncelikli olarak şu an meselemiz için uğraşan kurum ve kişilere her türlü -öncelikli- maddi ve manevi desteği sağlamaya başlamak zorundadır. Kurumlarımızı gerektiği gibi meselemizle uğraşabilecekleri aşamaya taşımak zorundadırlar. Meselemizi sadece entelektüel bir uğraşı alanından çıkarıp halka mal etmek zorundadırlar.
Marğuş Vezir
09.06.16
22:56

Bir cevap yazın