DİN 2
Eğer bir olgu farkınızı, farklılığınızı, renginizi yok edip sadece kendi rengine yaşama hakkı tanıyorsa, sadece kendisine benzeyene hayat hakkı tanıyorsa, kendi çemberine girene kadar size en şirin görünüp onun çemberine girdikten sonra çemberin dışına çıktığınızda sizi yok etmek için saldırıyorsa o olguda insana değer yoktur. Din insanın insan olma kalitesini arttırmak yerine kutsal objeleri kullanarak sizi bir şablona hapsetmeye başlamışsa/hapsediyorsa kokan tuz nasıl çare olacak çürümeyi engellemeye… Ve biz maalesef kokmaya yüz tutmuş bir tuzu satmaya çalışıyoruz. Tuzun koktuğunu ifade edenlere de maalesef ki acımasızca boykot uyguluyoruz. Çoğu kimse yürekli olamıyor gerçeği ifade ederken ve istemezsek de cebimizde biraz kokulu tuzdan bulunduruyoruz ve gerçeklere bu kokulu tuzdan ekiyoruz maalesef. Çünkü olgu tüm imkânlarıyla sizi yok etmek için acımasızca saldırıyor ve kokusunun sinmediği hiçbir şeye tahammül etmiyor. Hem ruhsal hem de fiziksel dünyanız tehdit altında olduğundan gerçek düşüncelerinizi kokunun altına –korkarak- gizlemek zorunda bırakılıyorsunuz.
Din olgusunun amacı renkleri korumak veya kendi renginizi buldurmak değildir. İnsan olmanın en güzel renginin kendi renkleri olduğuna inandırdığı diğer olgu sahiplerine amacına erdikten sonra öyle bir saldırmaya başlıyor ki olgu sahipleri zamanla tüm renklerini din olgusunun renklerine kurban ediyorlar. Din olgusu önce Khazanıkhue Jabağ gibi iki tarafa da şirin görünen ancak asıl amacı bir şekilde toplumu kendi soluksuz rengiyle boyamak ve topluma bunu solutmak olan insanları öne sürmektedir. Bu insanlar topluma kendi renklerini de yaşatacaklarını vadederek toplumun bilinçaltını ele geçirirler. Daha sonra ise toplumun bilinçaltına zamanla Yaratıcının rengi zannettirdikleri renkleri yani soluksuz gölgeleri doldururlar. Toplum zamanla kendi renklerini yargılamaya başlar veya rengiyle davranırken çekinmeye başlar. Bilinçaltına sokulan “kutsalın dışında kalma” düşüncesini çok iyi kullanan din tüccarları “kutsal”ı öyle bir şantaja dönüştürürler ve öyle bir korkuya sebep olurlar ki artık insanlar korkularından düşünemez hale gelirler. Sonuçta toplumun kendi öz değerleri gelişemez ve din olgusunun saldırılarından dolayı yok olur gider. Değerler, toplumun doğal yapısının değerleri olmadığı için din olgusunu işletmek için arada sürekli aracılar bulunur ve bu aracılar güya sözde en büyük değeri insanlara ulaştıran, açıklayan aracılardır. Bu aracılar hep ayrıcalıklıdır. Toplum zamanla bu aracıların onaylamadığı hiçbir değere yaşama hakkı tanımayan bir yapıya evrilir. Böyle bir toplum ise binyıllardır tecrübe edip sentezlediği değerleri yitirdiği için artık doğal olmaktan uzaklaşmıştır ve artık değer üretemediği için sadece hayatını ve fiziksel ürünleri tüketen ve üretmeyen bir yapıya evrilmiştir. Bu aşamada toplum -aslında bir şeylerin ters olduğunu fark etse bile- yapısal olarak gerçekleri yaşamayan, sadece yaşadığı her şeye dinsel bir bahane bulan bir durumdadır. Böyle bir toplumda ise kutsal değerler kullanılarak o toplum sonuna kadar sömürülebilir. Din olgusu bazen bugün yaptıklarının tam tersini yarın gerçekleştirebilir ve kutsal bahaneler her şeyi örter.
Adıge toplumu fiziki olarak en ağır savaşları verdiği bir zamanda yoğun olarak dinle muhattap kılınmıştır. Dini ihraç edenler önce uğruna mücadele edilen amacın kendi amaçları olduğu fikrini bilinçaltlarına ustalıkla yerleştirmişler, daha sonra ise aynı dinin mensubu ve dinle daha uzun geçmişi olan bir toplumun sanal vaadlerine toplumu inandırabilmişler, toplumun insanlık tarihi boyunca edindiği tecrübelerden toplumu kopararak kendi vaadlerinin peşine toplumu takabilmişlerdir. Doğal refleksini kaybeden toplum ise yok oluşun kucağına düşmüş sahipsiz olarak dağılmış ve perişan olmuştur. Din her seferinde toplumda artakalanları kendisinin kurtardığı düşüncesini bilinçaltlarına yerleştirmeye girişmiş ancak her seferinde de toplum hafızasından xabzeyi de kazımaya çabalamıştır. Toplum en sonunda öyle bir hale gelmiştir ki xabzesi için ya dini bahaneler aramaya başlamış ya da onu kimi yerlerde hayatından ayıklamıştır.
Sonuç: Toplum kendi iç dinamiklerine dönmelidir. Herkesin kendi rengini bulmasının yolunu açan ve insan olma olgusunu en tepeye yerleştiren ve diğer tüm olguları onun altında benimsediği için olgularla çatışmayan yapısına tekrar dönmelidir… Adıge olmayı tekrar keşfetmeli ve o ülkeye yelken açmalıyız kısaca.
Marğuş Vezir
12.11.2014
23:21