MİLLİYETÇİLİK, MENSUBİYET VS

...

MİLLİYETÇİLİK, MENSUBİYET VS

Milletini sevmek ve milletinin rengi ve kokusunu yaşatmak ve milletinin rengi ve kokusu için alınteri akıtmak olması gereken milliyetçilik maalesef ki beraber yaşanılan tüm farklılıkları yok edip, halklara kendi rengi ve kokusunu dayatmak olarak anlaşılmaktadır yaşadığımız ülkede. Kendi renginiz ve kokunuzu yaşatmak ve onu güzelleştirip ileri götürmek için alınteri akıtmak yerine renginizden ve kokunuzdan olmayanların kanlarını dökmeyi meşru görebilen bir yaklaşımdır yaşadığımız ülkede milliyetçilik. Herkese ağabeylik taslamak, istediklerinizi yapmadıklarında insanları pataklamaktır yaşadığımız ülkede milliyetçilik. Kendi öz insani değerlerini yeniden keşfedip onu ileriye götürmeye çalışmak yerine binyıllarca yeryüzünde yaşamış insani değerleri yok sayıp hırsla tek insani olanın kendi olduğunu iddia etmektir yaşadığımız ülkede milliyetçilik. Savaşta ölümden korkmadan ülkeler ele geçirmek, ama oralara hayat verememek ve geçmiş zamana hapsetmektir –Kıbrıs örneğindeki gibi- yaşadığımız ülkedeki milliyetçilik.

Herkes bu ülkede rengini ve kokusunu elbette ki koruyacak. Onur ve şeref gibi kavramlar belirli bir ırka mensubiyeti onaylamak ve ona varlığını armağan etmekle kazanılan ve bunları reddettiğinizde kaybettiğiniz kavramlar değildir. Onur ve şeref insan olmanızdan kaynaklanan ve insanlığınızı dünyaya yansıtmanızdan doğan kavramlardır ve insan olmaktan vazgeçtiğinizde kaybedilen kavramlardır. Mensubu olduğunuz ırk veya milletin kültürü insanlığın yaşama yansıyış biçimleridir. Bu yüzden onur ve şeref kavramları özde insanlık aynı olsa da değişik güzelliklerde farklı ırk ve milletlerin rengine bürünerek yaşama yansır.

Bu ülkede mutlu ve huzurlu yaşamak için belirli bir ırkın rengine ve düşüncesine bürünmek gerektiğini savunmak ve bunun dışında olan çözümlere düşman kesilip yok etmeye çalışmak bu ülkeye yapılan en büyük kötülüktür. “İyi” olmayı sadece devlete ve hakimiyete ve itaate indirmek insan olma kavramına düşman olmaktır. “Türk” olmak elbette ki güzeldir. Tıpkı “Çerkes” veya “Rus” olmak gibi. Ancak ne “Türk” olmamak kötüdür ne de “Çerkes” veya “Rus” olmamak. Kötü olan, kendinden olmayana düşman kesilmektir. Kötü olan, yaşam enerjisinin tüm dikkatini mensubiyet üstünlüğüne çevirip bu enerjinin yakıcı hale getirilip tüketilmesidir.

Yaşadığımız ülkede kanlar akmakta ve tehlikeli bir şekilde mensubiyetlerin çatıştığı bir ortama doğru yol alınmaktadır. Dini mensubiyetler ve ırki mensubiyetler yaşadığımız ülkede her an çatışma konusu edilebilecek meselelerdir. “Benden olmayan kötüdür.” Anlayışının toplumun bilinçaltına yerleştirilmiş olması oldukça tehlikelidir ve mutlu ve müreffeh bir ülke olunmasını sürekli sabote etme potansiyeli taşımaktadır. Nasıl ki her insanın hanesi kutsal ve dokunulmazsa herkesin mensubiyeti de kutsal ve dokunulmazdır.

Mensubiyetlerin söz konusu edilmesinden bu ülke çok acılar çekmiştir. Devletin ilerleme ve müreffeh olmayı belirli bir mensubiyete resmi olarak dayandırması ne bu ülkeyi istenildiği gibi ilerletmiş ne de huzuru sağlayabilmiştir. Devletin kendi vatandaşlarına zaman içinde değişen ideolojiler dayatması darbe ortamlarına, darbelere ve kanlı örgütlerin kurulmasına yol açmıştır. Şu an kanlı eylemler gerçekleştiren örgüt aynen devletin düştüğü hata gibi “mensubiyet”i kutsama hatasına düşmüş ve “mensubiyete zorlamak karşısında olmak” yerine mensubiyetini resmi mensubiyetle eşit kılmak peşine düşerek ikinci ağabey rolüne soyunmuştur. Ağabeylik mücadelesinde binlerce can yitmiş ve yitmeye de devam etmektedir. Her iki tarafta da ölümler kutsanmış ve insan hayatları “mensubiyet kavramına” kurban edilmiştir. Bu coğrafyada beraber yaşama iradesiyle kurulan bu ülke “mensubiyet” kavramıyla bir ucubeye dönüştürülmüştür. “-ist”ler, “-ci”ler, “Kürt”, “Ermeni”, “Alevi” gibi resmi mensubiyete uzak görülen mensubiyetlere gösterilen düşmanlıklar “MLKP, Hizbullah, PKK, ASALA vs gibi” karşı ve sert tepkilere sebep olmuştur.

Yaşadığımız ülkede acilen barışa ve huzura ihtiyacımız var. Herkesin kendi rengiyle var olmaya hakkı var. Devlet pratikte fiziki bir güçtür ve bu gücün kullanılması mensubiyetlere göre gerçekleştirildiğinde o devletin huzur ve güven içinde olması imkansızdır. İçinde yaşadığımız huzursuzluk ve güvensizliğin temelinde bu vardır. Ülke insanları olarak mensubiyetleri ve buna dayanarak ölümü kutsayanların karşısında durmak zorundayız. Kutsal olanın yaşamak ve saygılı olmak olduğunu içselleştirmemiz lazımdır. Kendimizden olmayanı “hain”, “işbirlikçi”, “x milleti”, “gavur” gibi tanımlamaktan vazgeçmeliyiz. Yaşamımıza ve geleceğimize kalite katmanın saygıdan başladığını ve mutlu bir ülkenin ancak kaliteli insanlarca sağlanacağını bilmeliyiz. Meselemizin resmi olarak değil insan olarak çözüleceğini bilmeliyiz.

18.08.15

Marğuş Vezir

01:37

Bir cevap yazın