BÖLÜCÜLÜK (Türkiye’deki algı üzerine)

BÖLÜCÜLÜK (Türkiye’deki algı üzerine)
Bölücülük, kendi ihtiraslarınızı kutsayıp insan doğasının yaşama yansımasına karşı durmaktır. Bölücülük, kendini tanrı yerine koyup kendinden olmayanlara bahşettiğini düşünmektir. Bölücülük, kendine benzetmeye çalışmak, benzemeyi reddedeni yoketmeye çalışmaktır. Bölücülük, kan ve barut kokusunda bir iklimde tohumların yeşereceğini düşlemektir. Bölücülük, hakkın olmayana sınıfından dolayı el koymandır. Bölücülük, ölümü kutsamak ve öfke kusarak yaşamaktır…
Bölücülük, kendi ruhunun melodisi olan diline sahip çıkmak değildir. Bölücülük, tüm insan renklerine yaşama hakkını dillendirmek değildir. Bölücülük, kendi coğrafyasını kendi sesiyle çınlamak değildir. Bölücülük, mutluluğun kaynağının mensubiyet olmadığını söylemek değildir. Bölücülük, kendi renkleriyle resim yapmak değildir…
Bölücülük, insanca yaşama arzusunun karşısında olmaktır. Bölünen ve zayıflayan şey ne vatandır ne de kutsallıklardır. Bölünen, insan olmaktır. Bölünmek, insan olma rengini yitirmektir. Evet, bölücülüğün karşısında olmalıyız ancak bize belletilen ve bölündüğünde felaketimiz olacağı söylenen olgular değildir bölücülüğe esas konular. Bölünmüş yüreklerin, yani insan olma rengini yitirmiş, yani iyiye ve güzele yürümeyen yığınların fiziki olarak bulundukları yer olan”vatan”ın bölünmemesi için yapılacak her teşebbüs kirlidir. Çünkü bölünmemesi gereken vatan değil, “insan olma”nın rengidir. Elbette ki insan olma rengi her coğrafyada farklı farklıdır, ancak “insan olma” dili hep aynı sözcüklerden oluşur.
Vatanı, dini, mücadelelerini kutsallığa dönüştüren ve kendileri hiçbir kutsallık taşımayan insanlar coğrafyamızı kana ve şiddete bulamaktadırlar. Herkesin vatana aynı sözcüklerle sahip çıkması ve herkesin aynı kutsal dine mensup olması ile her şeyin iyi ve güzel olacağı en büyük yalandır. “Şeref, onur, şehitlik, mücadele” gibi sözcükler insanları sanal kutsallıklara inandırıp onların hayatlarını ve renklerini ellerinden alan zehirli şerbetlerdir.
Meselenin temelinde “insan kalitesi” yatmaktadır. İnsanın kalitesini gittikçe düşüren kavram ve eylemler kutsanmakta, yaşam gittikçe “insan olma” kodlarından uzaklaşmaktadır. Hedefi insana kalite katmak olan “din”, kaitesiz insanların elinde bir zulüm ve kan aracına dönüşmekte; hedefi milletine huzurlu gelecek sağlamak olan “milliyetçilik”, diğer milletleri yoketme aracına dönüşmekte, hedefi haksızlığı gidermek olan ve hayat hakkına dayandığını iddia eden bazı mücadele akımları da en az din ve milliyetçilik kadar kana ve acıya sebep olmaktadırlar.
Duymalıyız. İçimizden yükselen ve herkesin her gün duyduğu o sesi duymak zorundayız. O ses bize barışın ve huzurun dejenere kavramlarda olmadığını söylüyor. O ses bize insan olma kalitemize ayar vermek isteyen ancak gerçekte kanımızdan ve canımızdan beslenmeyi amaç edinenlere “Hayır!” dememizi istiyor. O ses bize kutsallığın “insan kalma” olduğunu söylüyor. O ses bize “insan olmanın kalitesinde” bir yaşam kurmayı arzuladığını söylüyor.
11.08.15
Marğuş Vezir
23:44

SOKAĞIN TÜRKÜSÜ

SOKAĞIN TÜRKÜSÜ

Para ve güce sahip olmadığımız için maalesef ki Çerkesliğin ağır sorunlarını sahipleniyormuş gibi görünen, ancak sadece beslenememiş zavallı kişiliklerinin egolarını besleme peşinde koşan para ve güç sahibi para aleyhisselamın müridi olan çerkesimsiler Çerkesliğe en büyük zararı vermektedirler ve halkımızın da umutsuzluk bataklığında debelenmesine katkıda bulunmaktadırlar. Sahibi oldukları iş yerlerinde kendi hemşehrilerinin emeğini ve alınterini sömüren bu tür insanlar hep Çerkeslik adına yapılan söylemlerde başı çekmelerine rağmen Çerkeslik için birşeyler yapabilmek için gerekli olan para ve güç sağlama konusunda hiç bir şey yapmamaktalar ve böylece de tıpkı kendi işçilerini sömürdükleri gibi sürekli vitrinde bulunarak halkımızın umutlarını ve geleceğini de sömürmektedirler.

Kurumlarımız, bu tür insanların yarattığı paraya ve gösterişe dayanan Çerkeslik imajından muzdariptir. Bahsettiğmiz insanlar için kurumlarımız kendini parlatma ve egoları besleme yerleridir. Ancak yapılanların toplumun geleceğine olumlu katkı sağlaması kaygısı taşımayan bu insanlar için yapılanları topluma mal etme çabası bulunmamaktadır. Bu yüzden de kurumlarımız başkaca kurumlara sahip olmadığımız için bir grup emekçinin omuzlarında taşınan ve vitrininde bu emekçilerin kendilerinin olamadığı ve bahsettiğimiz çerkesimsilerin bulunduğu kurumlar olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Genellikle orta ve dar gelirlilerden oluşan halkımıza zannettirilen Çerkeslik ise para ve güç açısından kaldırılabilir bir yük olmadığı için kurumlarımız halkın kurumları olamamaktadır. Bakmışsınız birileri anavatana gitmiş, orada güzel güzel ortamlarda bulunmuş veya anavatandan birileri gelmiş ve bir güzel misafir edilmiş… Önümüzde cereyan eden bu tür çerkeslik gösterileri çok pahallı olduğu için Çerkesliği yaşamayı sürekli ertelemek zorunda kalan büyük kitlelere sahibiz.

Halk biziz ve Çerkeslik de halkın gündelik olarak yaşadığı ve taşıdığı bir olgudur. Vitrinde bize sunulan o pahallı gösterişler Çerkeslik değildir. Çerkeslik, sahip olunan her türlü imkanla yaşanan ve devam ettirilen bir yaşama biçimidir. Bize vitrinlerde sunulan Çerkeslik bir yanılsamadan ibarettir. Bu yanılsama bataklığından bir an önce kurtulmak zorundayız. Vitrinleri kırıp ruhumuzun enerjisini sömüren insanların vitrinlerini darmadağın etmek zorundayız. Dikkatimizi sokağa, güneşe ve aldığımız havaya çevirmek zorundayız. Çerkesliğin pahallı bir gösteriş olmadığını yeniden içselleştirmemiz lazımdır. Çerkesliğin bir ekmeği paylaşmak, kana kana su içmek, terlemek ve kavga etmek gibi yaşamın kendisi olduğunu hatırlamak zorundayız. Kendi evimize, sokağımıza sahip çıkmak zorundayız. Vitrinlerle bizi avutup elimizdekileri sömürenlerden kurtulmak ve sokağın türküsünün tadını yakalamak ve almak zorundayız. Kendi küçük katkılarımızla kendi ortak mabedimizi inşa etmek ve orayı kutsal kılmak zorundayız.

Marğuş Vezir

08.08.15

02:26

Dönüş Üzerine Yorumlar

Dönüş Üzerine Yorumlar

  1. “Varlığımız ve geleceğimiz için anavatana ihtiyacımız vardır, anavatanla diasporanın kopması demek diasporanın Çerkes kalmasının imkansız olması demektir, anavatanla etkileşimi ve bağımızı güçlendirmeliyiz.” Konusunda derhal propaganda ve çalışmalara girişmeliyiz. Bu propaganda ve çalışmalar anavatanla paslaşarak yapılmalı. Bunun için:
  2. Anavatanda ve diasporada geleceğimizin vatanda olduğuna inanan insanlardan hali hazırda yazan, çizen insanları düşüncelerini kitaplaştırıp okunmasını sağlama konusunda desteklemeli. Ayrıca anavatanda periyodik yayın yapan dergi ve gazetelerde bu insanların ön planda olması sağlanmalı. Bu aşama için finans lazımdır ve finansmanı mümkündür. Üretilenin tüketilmesi de finansman olarak geri dönecektir ayrıca.
  3. Bu insanlarımızın özellikle anavatanda ve mümkün olduğunca diasporada televizyon ve radyo gibi iletişim araçlarında ön plana çıkarılması gereklidir. Bu çevrelerde bu işi yürütecek bilinçli insanlar zaten mevcuttur. Bunları harekete geçirecek insanlar bu işi görev edinmeli. Bu aşama kişisel ilişkilerin etkin işletilmesiyle mümkündür.
  4. Derneklerimiz asıl misyon olarak anavatanla insanlarımızın etkileşim içinde olmasını misyon edilmeli ve anavatanla diasporanın gerçeklerle birbirini tanıması için faaliyetler düzenlemelidir. Ayrıca anavatanla en önemli bağımız olan dilin öğrenilmesi ve yazılı olarak kullanılması için eğitim çalışmalarına ağırlık vermelidir. Derneklerimiz somut kurumlarımızdır ve insanların dikkatini anavatana çevirmek için kullanılmalıdır. Bunu sağlamak için ise dernek yöneticilerinin öncelikli olarak anavatanla organik bağları teşvik etmelidir ancak anavatandakilerin bu insanları ağırlamak ve misafir etmeyi öne almalarının önlemek ve olaya bilinçli ve halkımızın geleceği açısından yaklaşmalarını sağlamalıdır.
  5. Dönüş kavramını söylem haline getirmek yerine “geleceğimiz için yüzümüzü ve enerjimizi vatana çevirmeliyiz” söylemi öne çıkarılmalıdır. Dönüş en nihai söylemdir ve belirli bir bilinç aşamasından sonra gelecektir. İnsanlarımız pratikte hiç tanımadıkları vatanlarına bu şekliyle dönüş yapmayacaklardır. İnsanlarımızın hedefe yürütülmesi değil hedefe hazırlanması aşamasındayız. Bu aşama başarıyla sonuçlandığında ancak “dönüş” fikri somut gerekçelerle savunulabilir ve uygulanmaya başlanabilir.

19.03.2015

Marğuş Vezir

22:39

ÖNCELİK

ÖNCELİK
Önceliğimiz nedir bizim? Bilinçlenme ve halkımızın bilinçle toplu reflekslerine öncülük etmek mi? Ya da türlü konularda öne çıkıp halkımız adına pek çok konuya el atarak halkımız adına refleksler geliştirmek ve onu halkımıza mal etmeye çalışmak mı?
Çerkes toplumunda en çok görülen davranış Çerkeslik davası için ortaya çıkanların hep(ya da yüksek oranda) Çerkes halkı için en iyiyi hep kendinizin bildiğini iddia etmek ve bu iddiayı hem halka mal etmemek hem de vatan şartlarında ne şekilde bir yansımasının olacağını hesap etmeden iddianız için mücadele etmektir. Bu ise kısır bir mücadeleye yol açmakta vatandan ise bu tür mücadeleleri nötrleştirme teşebbüslerine yol açmaktadır.
Diasporadan yüksek perdeden seslendirilen ve mevcut şartlarda hayat bulması olanaksız olan sesler vatanı tahakküm altında tutan yönetimleri mevcut durumu korumaya zorlamakta sözde Çerkes toplumunun geleceği için mücadele eden kurumların dişe dokunur uygulamalarda bulunamayan kurumlar olarak devam etmesine yol açmaktadır.
Halka mal edilmeyen ve halkın kendisinin mücadele etmediği bir konuda o halk o mücadeleyi kazanamaz. Halkımız iki parçalı olduğuna göre -vatan ve diaspora olarak- mücadelemizin hem diaspora hem de vatanda sahiplenilmesi lazımdır. Birbirini tanımayan vatan ve diasporanın mevcut şartlarda aynı mücadeleyi sürdürmeleri olanak dahilinde değildir. En büyük sorunumuz gelecek için ne istediğimiz sorunudur. Vatan ve diaspora ortak olarak neyi hedeflemektedir bu konuda hemfikir olmalıyız. Ayrıca meselenin karşı tarafı olan Rusların da hesaba katıldığı bir zemin yaratılmalıdır.
Global gelişmeler Rusya’nın güneyi ile ilgili büyük hesaplar olduğunu göstermektedir. Ortak hedefi olmayan parçalanmış halimiz bizi bu hesapların en büyük malzemesi yapmaktadır. Kervan yolda dizilir misali kendi amacımız net olmadan malzemesi olacağımız bu yürüyüş bizi sadece bir felakete götürecektir. Rus yönetimi bu yürüyüşü şiddetle baskılamak yoluna gidecektir.
Ruslar elbette ki bizimle masaya oturmak zorundadırlar. Bunu kendi ülkelerini güvene almak için yapacaklardır. Sorun bizim bir yönümüzün olmaması ve net yaklaşımlar geliştirmememizdir. Ruslarla bizi masaya oturtacak tek şey ise bizim emperyal güçlere malzeme olmamayı içselleştirdiğimizden emin olmaları ve bize yapılan tarihi haksızlıkları kabul edip vatanımızı bize yeniden ulaşılabilir kılmalarıdır. Bu ise barış ve karşılıklı güvenle sağlanacak bir durumdur. Eski düşmanlıkları beslemek ve büyütmek hem bizi daha çok üçüncü güçlerin kucağına itecek hem de Rusya’yı gelecekte güvenlik açısından oldukça olumsuz bir duruma sokacaktır.
Vatanın barış ve istikrar içinde ekonomik olarak ayağa kalkması ve diasporanın nüfus, tecrübe olarak vatana katkı sağlaması oluşacak karşılıklı güven zemininin ilk adımıdır. Öncelikli hedefin diasporada kültürel olarak ayakta kalmanın yollarını sağlamak ve vatanın diasporanın insan ve ekonomik gücüyle vatana eklemlenmesini sağlamak olmalıdır. Meselenin karşı tarafı olan Ruslarda tehdit algısı oluşturmak yerine vatana fiili olarak sahip olunmalıdır. Vatana felsefe transferi ve dini düşünce transferi yerine nitelikli ve durumun farkında olan insanların transferi sağlanmalıdır. Yeri ve zamanı geldiğinde ise barış içinde vatanın ileriye taşınması için gerekli mücadele ve şartlar vatan eksenli olarak yaratılmalıdır.
Sonuç olarak diasporada öncelikli olarak ne olduğumuz ve nereye varmamız konusunda barış temelli olarak halkımızda bilinç uyandırmalıyız. Radikalizmi ve fiili çatışmaları yaratacak düşünce ve sloganlardan vazgeçmeliyiz. Vatanla ilişkilerimizi hep sıcak tutmalıyız. Birbirimizle ilgili soru işaretlerini yok etmeliyiz. Parçalarımızı vatanda yeniden bir araya getirmek için çabalamalıyız. Vatansız ve vatana rağmen bir yerlere varamayacağımızı kabul etmeliyiz.
Marğuş Vezir
21.06.2015
01:49

Аращ Тıэ

Аращ Тıэ
ТхьэмыщкIэ защIэ зытщIижащ мы хэхэсым щыIэ Адыгэхэр дэ ди IэкIэ. Дигури дылэжьри зытемкIуэдэн хуейм тедгъэкIадэри абыи мыбыи дыщымыщыу дыкъэнажащ. Дигур зыдэдгъэзэн хуейм зэрыдмыгъэзам папщIэ Iуэху мыхъумыщIэхэм яужь диувэри дэ диIэкIэ ди сабийхэм ябзэри якъэкIуэнури яIэщIэтхащ. Нобэм ди Адыгагъэр Адыгэ Фащэрэ пыIэкIэрэ сурэт зытыредгъэхыу ар Фейсбук хуэдэ гупхэм щызугуэшыу ауэ адыгагъэр пэжкIэ зыФIэмIуэху зыгуэрэ дызэхэхъухьащ.
Ди лъэпкъым и къэкIуэным щхьэ лажьэу щыт ди цIыху мащIэм зыщIэзмыгъакъуэ, псэлъэнрэ зыкъэгъэлъэгъуэнрэ нэхъ зыри зимIуэху зыгуэрэу дызэкIуэкIащ. ИкIи щхьэ гъэбэтэн нэхъ димIуэхуу лъэпкъ Iуэхур зэрыдгъэкIуэтэн Iуэхур тщыгъупщащ. Дызыхэс лъэпкъхэм яхуэтщIэ Iуэхум къел зэманхэм загъэурэ дызэрадыгэр дигу къэдгъэкIащ. Хэкур дыздэщысым дыщысыу куэдрэ мамыр дыщIащ. Хэкум накIуэ дизныкъуэри лъэпкъ димыIуэхуу хэкурысхэм ятеттхъуащ. Хэкум нахъри ди цIыхухэм ягухэр къыпыттхъащ.
Урысхэм дарибийуэ жытIэурэ дзэшхуэхэр зэдгъэпэщри урысхэр зэтеткъутэурэ хэкур щхьэхуит ФхуэтщIащ. ДипщIэнтIэпс щынэсын щыхуейм дей лъэпкъ IуэхумкIэ дипхэмкIэ дыкъикIуэтижащ. Дызыхэсхэм Фıыуэ зыкъадгъалъагъун щхьэ жыIащIэрэ жыIэдаIуэрэ дызэхэхъухьащ. IисламымкIэ, ди гупщысэ гъэщIэгъуэнхэмкIэ куэдрэ хэкур къыФхуедгъэлащ. УнаФэрэ псалъэкIэ куэдрэ батэ дыгъашащ. ПцIы нэхъ димыIуэхуу Фıыуэ дыупсри ари ди лъэпкъым ипщэдейм кIуэцIытсащ. Мис мыращ дызытетыр ди нэхъыбэр.
Пэжыр хьэФиз хъуа ди хэхэсым инэм щIэсэн хуейщ. Джэгурэ нэ къыраху зэржаIэм хуэдэу мыбы Iэгурэ-джэгурэ нэхъ димыIуэхуу динэр диIэкIэ къитхуижащ. Лъэпкъ IуэхумкIэ нэФ хьэФизрэ, дэгурэ дызэхэхъухьащ. Дызхуэубзэжыурэ адыгагъэр бзыуэ дыIэщIэлъэтыкIри ежьэжащ. IэФI зыхэмылъ шыпсым хуэдэу дызыхэсым дахэшыпшыхьащ.
Ауэ мащIэми дыхэтщ. Зигурэ зипсэрэ хэкумкIэ нэгъэза цIыхухэри. Нобэ къэру къыдэзытри, дигур къэзгъэгуФIэри мис ахэращ. Ахэр зыхуэпэбгъам хущIэгъэхьэнращ сэр хуэдэхэм я гугъэ къудейри. УицIэр Адыгэ къудейкIэ Адыэм ипщэдейм щхьэ зыри умыщIэмэ абы къикI щыIэкъым. Лъэпкъхэм зыри дымгъэбийуэ ди Iуэху деплъижын хуейщ. Дыгъуасэм къытщыщIар икIи зыщыдгъэгъупщэнукъым икIийи ди нобэмрэ дипщэдеймрэ дыхуэлэжьэнущ. Лъэпкъыу лъэщ зытщIижынумэ ди дуней еплъыкIэхэр хэтедгъэхуэнурэ ар зыдэдIэтынущ.
Хэкурысхэм благъэкIахэр зымыщIэу къавэ къэпщтхэм Iуэху худиIэкъым. Хэкум зы Iэбжьыб нэхъ къимына ди цIыхухэм яхузФIэкIам из хьэдзэ зыхузФIэмыкIыу хэкум акъыл езытхэм псэлъэнуи напэ яIэкъым. Хэт хэхэсыу ипщIэнтIэпс хэкум щхьэ иригъэжэхми а къудейхэращ щIыхь зыхуыдиIэри. Хэкур хэт иIыгъми хэкум хэт щызэрыIыгъын игугъэми а къудейхэращ къытхуэнэжар.
Мыбы нобэрей ди хьэлымкIэ икIи адыгэи дыхъуижыФынкъым икIи хэкуми дыщхьэпэнкъым. Е дищхьэ акъыл къыригъэхьэныу мыхъумыщIэм дыхуэзэнущ е гурыIэIуапхъэр ягурыдгъэIуэнурэ дакIэрыкIижынущ. Ди гъусэ зызыщIхэм дадэгъуэгурыкIуэнущ. Ауэ гугъэри дыIэщIэкIыпакъым.
Маргъущ Везир
18.06.15
23:48

YALNIZLAR ADINA

YALNIZLAR ADINA
Eğer Türkiyede Çerkeslik için zamanınızı ve enerjinizi harcıyorsanız yalnız bırakılmayı göze alacaksınız.
Gece gündüz uğraşacaksınız, halkınızda bir bilinç ve farkındalık uyandırmak için. Ama nafile… Ortada Çerkesim diye dolaşan ve tek kaygısı kendilerini parlatmak olan Çerkesimsiler arasında çaresizce didineceksiniz. Çerkesimsiler kalpaklarıyla ve çerkeskalarıyla poz verip onları sosyal medyada paylaşırken siz kanınızı ve canınızı katarak ortaya koyduğunuz hiçbir şeyi halkınıza mal edemeyeceksiniz. Ortada Çerkeslik diye dolanan, istediği zaman anavatana gidip gelen ve gezdiği yerleri gözümüze soka soka paylaşan ancak Çerkesliği ileriye götürecek çalışmalar yapan insanlarımızı hep gözardı eden şahıslar acıtacak canınızı.
Yeterince paranız olmadığı için çalışmalarınız ve düşünceleriniz çıkmaza girecek, bocalayacaksınız. Çocuklarınızdan ve eşinizden çalarak halkınıza ayırdığınız zamanınızın kıymeti hiçbir zaman karşılık bulmayacak. Siz vatan diye diye haykırıp gerçekten uğraşırken vatansever görünen ama vatanına hiçbir faydası olmayan insanların vatana ne kadar çabuk ulaşabildiklerine ve vatanı nasıl magazinleştirdiklerine şahit olacaksınız.
Yazıklar olsun. İçinden geldiği halkın acılarını ve değerlerini metaya dönüştüren ve sadece egosunu parlatmak için kullanan egoları yüksek Çerkesimsilere. Mücadelemiz, uğruna yüzbinlerce canın yittiği bir dava için olmalıyken ya bulunduğumuz sistemlere eklemlenme çabasındayız ya da aç egolarımızı doyurma peşindeyiz. Ve o kadar zavallıyız ki bulunduğumuz toplumda sadece bize verilen rolleri oynamaktayız. Asla kendi rolümüzü yazıp oynayamıyoruz. Kimimiz dış odakların sonuna kadar kullandıkları Rusyaya soykırımı tanımaya zorlayan akımlar peşindeyiz, kimimiz kendimizi Türk ırkının yılmaz savunucusu yaptık, kimimiz kimi İslami grupların en ateşli neferleriyiz, kimimiz mevcut sistemin kararlı bekçileriyiz, kimimiz en ateşli Kemalistleriz….
Bir tek, kendimiz olamıyoruz. Her yıl soykırımı anma gününde saman alevi gibi parlayıp sönüyoruz. Muhteşem dans gösterileriyle avunuyoruz. Hepimiz elimizden yitip gidenleri sadece seyrediyoruz ve utanmadan ya anavatan maceralarımızla hava atıyoruz, ya elimize bir kama ve kalpak alıp poz veriyoruz, ya anadilimizde okuma yazma bilen bir azınlık anadilde üç beş şiir yazarak kendimizi parlatıyoruz, ya sloganlarla halkımızı uyandırıyoruz (!), ya da sözde gerçeklerimizi birbirimizin gözüne sokuyoruz. Ancak halkımız için hiçbir şey yapmıyoruz.
Halk ya da anlamsız kalabalık olmanın yol ayırımındayız. Kararımızı vereceğiz. Ya bu şekilde devam edip anlamsızca yok olacağız ya da herkes işlediği günahın farkına varıp tövbesini edip halkının davasına dönecek.
Ve ey halkım; ya bizler ve halkı için çalışanlarla kucaklaşıp halkımıza gelecek yaratacaksınız ya da karanlıkla kucaklaşmaya devam edip bulunduğumuz bu bataklığa çocuklarımızın geleceğini gömeceğiz.
Marğuş Vezir
18.06.15
17:46

TRUVA ATLARIMIZ YA DA GÜNCEL DEYİMLE PARALELLERİMİZ

TRUVA ATLARIMIZ YA DA GÜNCEL DEYİMLE PARALELLERİMİZ

Yazının başlığına aldanıp şu an Türkiye gündeminde olan paralel tartışmalarından bahsedeceğimi sanmayın. Konumuz, Çerkes toplumu içinde yuvalanan ve bizim kanımızı taşıyan ancak amaçları Çerkes toplumunun geleceğine hizmet etmekten ziyade hem kendilerini parlatmak hem de Çerkes halkının malzeme edilerek gizli amaçlarına hizmet ettirmek gayesinde olan odaklara hizmet eden Çerkesimsilerdir.

Toplumumuzun meselelerine toplumumuzun yeterince sahip çıkmadığı ve sorunları konusunda bilinçli olmadığı ve toplumsal refleks gösteremediği aşikardır. Ortada kalan ve çözülmemiş olan sorunlarımız kullanılmaya müsaittir ve toplumumuz adına davranıldığı görüntüsü yaratılarak meselelerimizin sömürülmesi oldukça kolaydır. Eklemlendiğimiz Türkiye toplumunda her eklemlendiğimiz yapıda kendi rengimizi koruyamadığımız için ortak bir tavrımız ve refleksimiz gelişememiştir. Kemalist, Türk milliyetçisi, devrimci, radikal dinci gibi her yapıda bu gibi hareketleri içselleştirdiğimiz için bu gibi hareketler meselelerimizin çözümünde bize fayda sağlamamaktadır.

Meselelerimizin çözümüne direkt olarak hizmet edecekleri iddiasıyla özellikle son zamanlarda ortaya çıkan hareket ve yapılanmalar ise iddialarının aksine derin ve global yapılanmalara hizmet etmektedirler. Düşünün ki siyasal bir hareket sizin adınıza doğduğunu iddia ediyor ve toplumunuzla organik bir ilgileri yok. Uyarılara rağmen adına çalışacaklarını beyan ettikleri topluma kendilerini tanıtma gereği dahi duymuyorlar. Ayrıca oldukça ağır olan anadil sorununu çözmek iddiasıyla ortaya çıkan bir grup tüm geçmişi yok sayıp, bütün bilimsel uyarıları hiçe sayıp gözümüzün içine baka baka pişkinlikle yeni, uyduruk bir alfabeyle ortaya çıkabilmekte ve ötesine geçerek bunu resmi hale getirtebilmekteler. Daha düne kadar hiçbir vatan kaygısı taşımadıklarını açıkça beyan eden kimi şahıslar, anavatandan şarkıcılar davet edip geleceklerinin önünü açıp parlementer olabilmek için çabalamaktadırlar.

Yıllardır hep şikayet etmemize rağmen işleyişi ve amaçları şeffaf olan ancak amaçlarını gerçekleştirme konusunda toplumumuzun sahiplenemediği kurumlarımıza paralel ve “Çerkes” adını kullanan derneklerimiz mevcuttur. Bakıyorsunuz bol para ile gerçekleştirilen faaliyetlere kolayca finansman sağlamaktalar. Anavatan meselesini Rus konsolosluğu önünde Rus düşmanlığı yaparak toplumumuzun içinde hem düşmanlığı yaratıp besleyerek hem de besledikleri öfkenin gazını alarak çözmüş görünmektedir bu grup.

Buna “Çerkesya Yurtseverleri” adlı vatansever grubun önce internet sitesini daleverelerle ele geçiren ve haketmedikleri halde “yurtsever” adını kullanarak gerçek “Çerkesya Yurtseverleri” anavatandayken algı yanılsaması yaratmak ve gerçek vatansever grubun yerinde ve zamanında gerçekleşen faaliyetlerini algı karmaşası yaratarak etkisizleştirmeye çalışan sanal “yurtseverler” de dahildir. Bu grup, internet sayfalarında düzenli olarak bilgi kirliliği ve kavram kargaşası yaratmaktadır.

Bunlara kendisini haber ajansı olarak lanse eden ve tüm yukarıdaki hareketleri destekleyen ve gözümüzün önündeki olayları hiç çekinmeden çarpıtan yapılanmayı da ekleyebiliriz.

Yukarıda örneklerini verdiğimiz yapılanmalar toplumun dinamiklerinin sonucunda doğan hareketler değillerdir. Bu hareketler uyuyan bir toplumda toplum mühendislerinin o topluma biçtikleri rolleri yaratmak ve o toplumu kullanmak isteyen hareketlerdir. Gürcistanın Çerkes soykırımını tanıması, Litvanya ve Estonya’ya yapılan soykırımın tanınması başvuruları, Ukrayna meselesi, Saakaşvili figürü, Abhazya’nın bir türlü tanınmaması, “Şeyh Şamilin torunları” imgesi, truva atlarımızın(paralellerimizin) faaliyetleri, “Çerkes Ethem’e iade-i itibar” çalışmaları, vatanla bağlantılı her türlü etkileşimlerin sabote edilme girişimleri, vatandakilerin Ruslaştıkları propagandası, Çerkesliğin merkezinin Türkiye olacağı yanıltmacası, dili ve kültürü olumlu etkileyecek ve bunlara soluk aldıracak anadilde televizyon meselesinin geçiştirilmesi gibi başlıkların hepsi üst üste konduğunda hep aynı amacı hedefledikleri gün gibi ortaya çıkmaktadır.

Vatanını kaybeden ve amaçsız bir duruma düşürülen bir halk olan Çerkes toplumu batılı güçlerin kadim düşman Ruslara karşı devşirip kullanacakları güzel bir malzemeden ibarettir. Çerkes toplumunun kıvama getirilmesine az bir zaman kalmıştır. Asimile olan ve vatan bilinci yerine oturmamış bunun yerine hayallerle çizilen sanal ve kutsal vatan düşüyle dolu Çerkeslerden yaratılacak yeri ve zamanı geldiğinde kadim düşmanlarının başına bela edilecek teröristlerin altyapı hazırlıkları çoktan yapılmış ve uygulama safhasına geçilmiştir. Çeyrek asır sonra iyice asimile edilmiş ve Rus düşmanlığıyla doldurulmuş Çerkeslerin ancak silah ve güçle kazanacaklarına inandırıldıkları düşlerdeki vatanları için o zamana kadar hazır edilecek “Çerkes sever” devletler üs edilecek ve fiiliyata geçilecektir. Rusyanın tüm batısı kanlı bir barikatla Çerkesler sayesinde batıya kapatılacaktır. Çerkesler belki bir yüzyıl daha batının kafasını rahatlatan piyon olarak işlevselleştirileceklerdir.

Çerkesler Çarlık Rusyası döneminde etnik temizliğe/soykırıma ve savaşın kaybedilmesiyle de sürgüne maruz bırakılmışlardır. Soykırım ve sürgünün tek sorumlusu elbette ki Ruslar değildir. Çerkesyada savaşı sürekli diri tutan İngilizler, dini propagandalarla Rus düşmanlığını körükleyen ve yine savaşı diri tutan Osmanlılar ve yerelde kullanılan Şamil imgesi, Rus Çarlığının emperyalizm hastalığı birleşerek Çerkes soykırım ve sürgününe sebep olmuşlardır. Bugün bu işin tek sorumlusu sadece Ruslardır diyerek düşmanlığı körükleyenler acaba çok mu Çerkesler? Ya da başkaca amaçları mı var?

Geçmişi iyi okumak zorundayız. Yeni kanlı emellere alet edilmeye razı olmak yerine bulunduğumuz yeri iyi okuyup olması gereken refleksleri geliştirmeliyiz. Global oyuncaklar olmak yerine enerjimizi ve imkanlarımızı vatanımız ve geleceğimiz için kullanmalıyız. Bize süslü vaadlerde bulunan truva atlarını içimizden temizlemeli ve bedenimizi ele geçirmelerine izin vermemeliyiz.

04.06.15

Marğuş Vezir

23:19

SİYASETE DAİR

SİYASETE DAİR

Siyaset toplumsal bilincin sebebi değil de toplumsal bilinçlenmenin bir çeşit ifadesi olarak yapılıyorsa ancak o zaman topluma faydası vardır.

Çerkes toplumu bugün tüm alanlarda yok sayılan bir toplumdur. Bu yok sayılışın ortadan kaldırılmasının yolu da direkt olarak siyasete sarılmakla sağlanamayacak bir durumdadır. Siyaset sihirli bir değnek değildir ve siyaset topluma değil de toplum siyasete yön vermelidir.

Çerkes toplumunun en büyük sorunu toplumsal bilincini sağlayamamış olması ve ortak bir bakış açısıyla kendisini ileriye taşıyacak toplumsal refleksler oluşturmaktan uzak oluşudur. Siyaset ancak toplumsal bilinçlenmesi belirli bir aşamaya gelmiş toplumlar için işe yarayabilecek bir yöntemdir. Siyaset bir çeşit ortak toplumsal refleksin yansıtılma biçimidir ve arkasında onu harekete geçiren, zorlayan bir kitle ve ortak tutumlar olmalıdır. Bugün siyaseti Çerkes toplumu için kurtarıcı bir reçete olarak sunup ortaya çıkanlar arkasında belirli bir bilincin harekete geçirdiği bir kitleden yoksundurlar. Bu insanlar maalesef ki öncelikli olarak bilinçli bir kitle yaratıp o kitleden güç alarak o kitleyi siyasi olarak ifade etmek şeklinde ortaya çıkmamışlardır. Toplum nezdinde de amaçları ve nereye varmak istedikleri sorusu cevapsızdır. Bu insanların siyaseti, toplumun belli bir yöneliminin ifadesi değildir. Bu insanların siyasetinin gayesi siyaset olgusuyla toplumu dönüştürme ütopyasına dayanmaktadır.

Çerkes toplumu tıpkı diğer alanlarda yok sayıldığı gibi son siyasi ortamda da en ağır biçimde yok sayılmaktadır. Bu, garipsenecek, anlaşılmayacak bir durum değildir. Böyle bir ortamda elbette ki yok sayılacağız ve bu halimizle elbette ki hiçbir şeyi istediğimiz şekilde yönlendiremeyeceğiz..

Bilinçsiz ve meselelerine sahip çıkmayan bir toplumuz. Sadece ismiyla övünen ama o ismin sıfatlarından uzak bir yapıdayız. Ne vatanımız, ne dilimiz ne de geleceğimize dair bir bakış açımız var. Olması gerektiği şekilde de genel toplum içindeki hak arama ve hakkına sahip çıkma konusunda da sınıfta kaldık. Elimizde olan ancak yeterli toplumsal destekten yoksun bıraktığımız gibi sürekli de eleştirdiğimiz derneklerimizin bile halen kapanmamış olması da mucizevari bir durumdur.

Şu anda tek gayemizin toplumumuzu bilinçlendirmek olması gerekmektedir. Anavatan bilincimiz, dil bilincimiz ve demokrasi bilincimizi yükseltmeliyiz. Ortak reflekslerimizi üzerine inşe edeceğimiz bilinç düzeyine toplumumuzu taşımalıyız. Kendisi ile ilgili herşeyin farkında olan ve toplumsal refleksler sergileyecek bir yapıya toplumumuzun kavuşması için harcanmalı tüm enerjimiz. Toplumumuzun öz ve özgün değerleri ve bunların nasıl hayat bulacağına herkesin kafa yorduğu ve yollar aramaya başladığında, ancak o durumda siyasetten birşeyler bekleyebilir ve siyasetle kazanırız.. Şu anki mevcut durumda siyasi olarak yok sayılışımızı ve ne şekilde yok sayıldığımızı toplumumuza anlatmak güzel bir bilinçlendirme hareketi olacaktır. Siyasi olarak yok sayılışımızın altında toplumsal bilinç ve hedeflerimizin olmayışının toplumsal olarak anlaşılması daha olanaklı olacaktır böylece ve toplumda bilinçlenme arayışı oluşacaktır. Bu durum en büyük eksiğimiz olan toplumsal bilinç yaratma uğraşısında itici ve olumlu bir gelişme yaratacaktır. Şu anda A partisi veya C partisinin bizi niçin yok saydığı toplumsal bilinçlenme için kullanılırken ortaya temsilcimiz olarak çıktıklarını iddia eden, ancak toplumsal bilincimizin yansıması olmayan insanlarımızla da enerjimizi kaybetmemek lazımdır. Şu anda bir siyasi yansıma yaratacak toplumsal bir bilinçte olmadığımız için ortaya temsilcimiz olarak çıkan insanlarımız da bizim siyasi yansımamız değillerdir ve toplumumuza da katkıları olmayacaktır.

27.04.15

Marğuş Vezir

00:36

 

ŞİMDİ NE YAPMALI

ŞİMDİ NE YAPMALI

Son zamanda bir dil derneğinin halkımızın birikimlerini hiçe sayarak ve edebi veya yazınsal hiçbir temeli olmadan uydurduğu bilim dışı ve ayrıca anavatandan kopuk ve köksüz olan bir alfabeyle giriştikleri teşebbüs bir kez daha ne yapmamız gerektiği konusunda bize ders vermiştir.

Öncelikli olarak toplumumuzun uzun dönemdeki varlığının anavatanda olduğu bilinciyle hareket edilmeli ve anavatanla bağlar kuvvetlendirilmelidir. Ayrıca bulunduğumuz ülkede sahip olduğumuz imkanları kullanarak dilimizin ve kültürümüzün korunması için de canla başla çalışmalıyız. “Orda bir köy var uzakta, Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” anlayışından sıyrılıp o köyün bizim köyümüz olduğu inancıyla kendimizi gurbetlikten sıyrılıp köyümüzün havasını solumalı suyundan içmeliyiz. O insanlarla zamanımızı ve enerjimizi paylaşmalıyız ki o köy bizim olabilsin. “Gözden ırak olan gönülden ırak olur.” Sözündeki gibi yıllarca anavatanımızı gözden ırak tuttuk. Ne anavatanımızdaki insanlar bizi ne de biz anavatanımızdaki insanımızı yeterince tanımadık. Birbirimizden habersizce ve birbiriyle örtüşmeyen hayallerle zamanımızı harcadık. Onlar bizi türlü hayallerle beklerken biz de türlü hayallerle o insanları oturduğumuz yerden değerlendirdik.

Her şeyin olumsuzmuş gibi göründüğü bu ortam, tıkanmışlığın ve çıkmazın son boyutuna ulaşmışlığının kavranması ve toplumun yeni refleksler geliştirmesinin arefesidir. Bir kısım insanımız yukarıdaki meselenin farkına varabildiği için tıkanmışlığı aştıracak, olması gereken teşebbüslerle ortaya çıkmaya başlamışlardır. İnsanlarımızın bir kısmı KAFFEDi eleştirmek yerine toplum yararına dönüşmesi gerektiğinin ayırımına vardıkları için KAFFED yapısal olarak ve vizyon olarak olumlu anlamda değişmiştir. Bir sivil toplum hareketi olan “ÇERKESYA YURTSEVERLERİ” hareketi 21 Mayısta anavatanda olmak ve orada yaşayan insanlarla gerçek anlamda tanışmak için bir organizasyon başlatmıştır. İnsanlarımızın pek çoğu bu organizasyona tedirginlikle yaklaşmaktaydı ancak bu organizasyonun düzenleyicileri niyetleri ile açıkça ortaya çıkıp kendi imkanlarıyla bunu kamuoyumuza toplantılarla ifade edince pek çok insanımızın tedirginliği yok olmuş ve insanlarımız bu organizasyonun iyi niyetli ve olması gereken bir organizasyon olduğunu görmüşlerdir. Anavatana anavatandakilere olumsuzluk yaşatmadan dokunmak ve halkımızın geleceği için anavatanla etkileşimi güçlendirip halkımıza güçlü bir seçeneğin önünü açmak niyetinde olan bu teşebbüs olması gerektiği gibi KAFFEDin önce desteğini almış daha sonra ise organizasyon ortak bir organizasyona dönüşmüştür. Bu örnek tıkanmışlığın aşılması ve insanımızın geleceği için uygun rotaya girmesi için halkın içinde doğan bir teşebbüsün kurumsallaştırılmasına bir örnektir. Görüldüğü kadarıyla KAFFED eskiden ihmal edilen ancak halkın geleceği için ilk adım olan anavatanla etkileşim ve ortak vizyon geliştirme gereği konusunda doğru rotada ilerlemektedir.

Alfabe konusunda da yazın alfabesi olan Kril alfabesi öncelikli olarak dil bilen insanlarımıza acilen öğretilmelidir. Dil bilen insanlarımız okuyup yazmaya teşvik edilmeli ve bu konuda kampanya yapılmalıdır. Bu insanlarımızın okuyup yazabilmeleri çocuklarına dil öğretimini kolaylaştıracaktır ve özellikle bu konu vurgulanmalıdır. Kril alfabesiyle burada yıllardır yazılıp çizililen ve edebi değeri olan ürünlerin KAFFEDce basılması sağlanmalı ayrıca toplumsal bilince hizmet eden makaleler ve kitaplar bir şekilde yayınlanmalı ve toplumumuzun okuması teşvik edilmelidir.

Özetle:

Yüzümüz anavatana dönük olmalı ve kurumlarımızın en büyük gayesi anavatanla etkileşime aracı olmak olmalı. İkinci olarak da bulunduğumuz yerde dilimiz ve kültürümüzün yaşaması için önce insanlarımızın diline ve kültürüne sahip çıkmaları gerektiği konusunda bilinç oluşturulmalı ve eş zamanlı olarak da dilimize ait ürünler ortaya konulmasını ve tüketilmesini teşvik etmeliyiz hem kişiler hem de kurumlar bazında.

11.04.2015

Marğuş Vezir

22:56

BU BİR TEŞHİR YAZISIDIR

BU BİR TEŞHİR YAZISIDIR

Bu kaçıncı teşebbüs!

Hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan, defalarca halkımızın yararına olmadığı bilimsel olarak ortaya konulan bu mesele neden ısıtılıp ısıtılıp önümüze değişik şekillerde konuluyor?

Defalarca ortaya konmuş bu meselede ısrarlı olmak, bile bile isteye isteye elimizdekilerin iyileşmesine ve ilerlemesine değil de elimizdekilerin yok olmasına ve geriye gitmesine hizmet etmeye gönüllü olmaktır. Bu ya “Ben en iyisini yaparım. Başkaları yapamaz” düşüncesinin hastalıklı yansımasıdır ya da az önce belirttiğim gibi “bazı karanlık odaklara söz vermişliğin gereğini yerine getirme çabasıdır.”

Harekete geçirdikleri herhangi olumlu toplumsal bir harekete öncü olamayan bu zihniyet dilbilimsel ve sosyolojik bir geçerliliği olmayan düşüncelerle kafa bulandırmakla kalmayıp artık miğde bulandırmaktadırlar.

Bu insanlar kendi dar dünyalarında, kuru inatla içselleştirdikleri şizofrenik saplantılarıyla toplumumuzu kurtarmayı vaad etmektedirler. Yıllardır savunageldikleri varsayımlarının kurgusal olduğu aşikârdır çünkü el attıkları dil meselesinde katettikleri bir mesafe yoktur ve topluma olumlu anlamda kattıkları bir farkındalık ve işleyiş mevcut değildir.

Ayrıca bazı gruplar da toplumun kendilerine vermediği insiyatifleri toplum adına almaktalar ve nedense bu insiyatifler de uzun dönemde toplum yararına olmayacak sonuçlara gebe bulunmaktadır. Bu tür şüpheli insiyatif sahiplerinin yaptıkları harcamalara bakarsak oldukça enteresan durumlar gözlemlemekteyiz. Yıllardır binbir güçlükle en küçük organizasyonlar için bile canla başla toplum meselelerine eğilen insanlarımız maddi kaynak bulamazlarken insiyatif sahipleri beş yıldızlı otellerede ve büyük salonlarda organizasyonlar tertip edebilmektedirler. Birileri dil konusunda, birileri tarihi bir figürün aklanması konusunda, birileri soykırım konusunda birileri çeşitli vesaireler konusunda paralel insiyatifler almakta ve bunu da sözde toplumumuz yararına kullanmaktadırlar. Hepsinin ise tek gayesi bulunmakta anavatan ile diasporanın birbirinden koparılması hedeflenmektedir. Birileri ustalıkla bir büyüğünün vatan hasretini arabesk havada dillendirerek kuzu postuna bürünmekte ve anavatanla diaspora arasındaki yazılı ve duygusal köprülere saldırmakta; birileri sürgün ve yok edilişi usatalıkla kullanarak düşmanlığı beslemekte böylece yaptığı sözde kahramanlıkla asıl niyeti olan anavatan üzerinde baskı kurulmasını sağlayarak diasporadan koparılmasına çalışmakta; birileri de sözde tarihi haksızlığı gidererek burada her şeyin nasıl yolunda olabileceği mesajını toplumun bilinçaltına yerleştirerek anavatana çevrilen dikkatleri ve anavatanla olan etkileşimleri sabote etmeyi hedeflemektedirler.

Şimdi yeniden asıl konumuza dönelim: kendisini dil derneği olarak adlandıran yapının tek hedefi anavatanla olan bağlarımızı yok etmektir kısaca. Bu yapılanmayı artık toplumumuzun gündeminden düşürmek lazımdır. Bu yapılanmanın en son bulunduğu teşebbüs kesinlikle iyi niyetle yola çıkmadıklarının yeni bir delilidir. Son teşebbüslerinde Türkiye Milli Eğitiminin tanıdığı ve kabul ettiği Kril temelli yazı şekli yerine hiçbir edebi geçmişi ve gelecek ümidi olmayan yanısıra bilimsel olarak da onaylanmamış Latin yazı şeklini yeniden ilgili bakanlığa sunmuşlardır. Bakanlığın devlet kurumu ciddiyetiyle ve bilimsel gerekçelerle bu durumu daha önce reddetmiş olmasına rağmen yine aynı teşebbüste bulunmuşlardır. Bu yapılanma daha önce amaçlarına ulaşmak için dilbilimi uzmanlarını alet etmek teşebbüsünde bulunmuştu ve bu insanlarımız açıklamalarının çarpıtıldığını da deklare etmişlerdi…

BUNA BİR SON VERİLMESİNİ SAĞLAMA VAKTİDİR.

Marğuş Vezir

18.03.2015

20:52